Köpek Sahiplerinin “Haklı” Beklentileri ve “Atıl Kurt Sendromu”
Bu yazı, köpek eğitimi yaptığım uzun yıllar sonucu edindiğim bazı kişisel deneyimlerimi içermektedir. Kendim de bir köpek sahibi olduğum için, eğitmenlik süreci benim için de beklentilerimin farkına varmak ve kendimi tanımak bakımından çok eğlenceli oldu.
Her köpek sahibi, çiftliğime geldiğinde heyecanlanırım.
Dört ayaklı dostuma ve sahibine nasıl yardımcı olabilirim diye.Hemen başlarım köpeği ve sahibini dinlemeye. Köpekler sahiplerinden daha şeffaftırlar; bütün yaşadıklarını ve sahipleri hakkında düşündüklerini size daha ilk karşılaşmada anlatırlar. Oysa köpek sahipleri ilk başta gerçek düşüncelerini bilmenizi istemezler. Öncelikle sizin samimiyetinize ve bilgi birikiminize inanmaya ihtiyaçları vardır. Kimi zaman çocuklarının kusurlarını saklamaya çalışan anne babalara, kimi zaman sevgililerinin hatasını gizleyen genç aşıklara, kimi zaman da her şeye veryansın eden kaynanalara benzerler.
Bunu biraz açmaya çalışacağım. Milletçe duygusal insanlarız ve ilişkilerimize duygularımızla yön vermeye çalışırız. Çok para ödeyerek aldığımız yavru köpeğimizin, kendisini satın almak için nasıl fedakarlıkla para biriktirdiğimizi anlamasını bekleriz.
Ya da sokaktan hayatını kurtardığımız bobinin bize hayatı boyunca minnet duyması gerektiğini düşünürüz. Düşmanlarımızı tespit etmesini, dostlarımızı bilmesini, soy ağacımızdaki bütün akrabalarımızı tanımasını isteriz. Bu düşüncelere kendimizi öyle bir inandırırız ki… Yıllarca okullarda eğitim almış olmamıza rağmen, yaşımızın kemale ermesine rağmen eşlerimizden, dostlarımızdan, iş arkadaşlarımızdan, seyyar satıcılardan, kırk yıllık manavımızdan yediğimiz kazıkları unuturuz. Ama dört ayaklı dostumuzdan bize yönelik tüm kötülükleri sezmesini isteriz. Başkalarından yemek yememesini, sadece bizi sevmesini, kimsenin kucağına atlamamasını, kimseye kendisini sevdirmemesini, salt bize bağlı olmasını isteriz. Yeni yerler keşfettiğimizde kendi kendimizle gurur duyarken köpeğimizin azıcık uzaklarda dolaşmasından şikayetçi oluruz.
Kendi cesaretimizi sorgulamadan ufacık dostumuzdan yaşamı pahasına bizi korumasını bekleriz. Onu en pahalı mamalarla beslediğimiz halde (sanki o bunun farkındaymış gibi) kemik bulduğunda kemirmesine sinir oluruz. Oysa biz kaç kere diyete başlamışızdır ve kaç kere diyetimizi bozmuşuzdur. Kaç kere gece buzdolabından gizli gizli yemek aşırmışızdır.
Bütün bu beklentilerle eğitime gelen bir köpek sahibine eğitmen olarak nasıl hizmet edebilirim diye yıllarca düşündüm. Kendi kendini kandırmayı beceren insanların karşısına “hadi hayal dünyanızdan çıkın, haddinizi bilin, akıllı olun” gibi sözlerle cıksam acaba nasıl karşılanırım? Ya da onlara “hmm, bu istedikleriniz çok zor ama uygun fiyata köpeğinizi istediğiniz gibi eğitirim mi” demeliyim? Ya da, önce köpek sahibine sohbet arasında beklentilerinin biraz abartılı olduğunu hissettirip köpeklerden gerçekte ne beklemeleri gerektiğini kendi kendilerine bulmalarını mı beklemeliyim? Bir taraftan da, köpek sahibinin yıllarca özlem duyduğu köpeğinin, eğitimle kendi hayal dünyasında yaşattığı “K9” olabileceği rüyasının sürmesine izin mi vermeliyim? Aksi halde, sokağa atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilecek bir köpeğin yükünü nasıl üstüme alırım?
Sevimli dostlarımıza K9 olmanın yükünü taşıtmaya kalkışmadan önce her K9’un çok çeşitli testlerden geçerek kendini kanıtlamış, cesur, dürüst, fedakar, sabırlı, gözütok, eğitimli, ve sportif bir sahibi olması gerektiğini hatırlamalıyız. (En azından filmler de öyle oluyor.)
Sevgiyle kalın,
Yaman Ersel Yıldırım
26.10.2008